ŞİMDİ AŞKLAR YEAH YEAH YEAH! JUST LIKE THAT!!!

Pazar, Mart 24, 2013




ŞİMDİ AŞKLAR YEAH YEAH YEAH! JUST LIKE THAT!!!


İşin en stresli yanı bu biliyor musunuz yansıma dostları? Yani bir blog yazısına başlarken yazıya nasıl başlayacağını bulabilmek zaten beş blog yazısı yazma süresine eş değer olabiliyor. Bir de benim gibi azıcık(!) tembel iseniz "aman bi twitter'ı kontrol edeyim, telefona mesaj gelmiş mi, aa şu haber güzelmiş bir okuyalım..." gibi gereksiz ve oyalayıcı işlerle meşgul olursanız ne yazı yazabilirsiniz ne de bir türlü başlayabilirsiniz. Neyse ki bu sıkıntılı süreci anlatarak başlamış bulundum bebeklerim.

Şimdi bu yazımda son zamanların aşk ilişkilerini, sanal alemde aşk nasıl dönüyor gibi günümüz karın ağrılarını anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce...

Yazıya geçmeden önce benim kankitom, kardeşim, balım, böcüğüm Agresif Sultan da blog yazmaya başladı. Kimdir Bu Kavaşe? pardon :)) "Kimdir bu Hatun?" isimli bir blog adresi açtık kendisine. Blog görsellerini de ben yaptım ayıptır söylemesi. Karı şimdiye kadar tek bir yazı yazdı ama benim blog yazılarımdan bile daha fazla okundu fahişe! Aramızda fahişe, orospu gibi kelimelerin -sadece ikimizin arasında- iltifat olduğunu o yazısında bahsetmişti zaten bi daha beni yazmama gerek yok. Kaltak karı daha şimdiden ünlü havasına girdi. Neyse... Başkası olsa gebertirdim de naparsın bacı. Atsan atılmaz satsan satılmaz.





Neyse efendim konuda sağmayalım. Sağmayalım ne lan? Sapmayalım! Yanlış yazmışım amk... AŞK diyorduk... Eskiden neydi aşk??? Onun uğruna ömrünü feda etmekti, gözlerinin içinin parıldaması, sonsuz bir mutluluk basardı bedeni. İstemsiz kahkahalar, mutluluktan iştah kapanmaları ya da açılmaları, adet günlerinin bile kendini şaşırması, evde orkid bulamama, erkeklerin masturbasyondan, Angelina Jolie'yi hayal edip banyo yapmaktan alıkoyan, sanırsın büllüğünü sadece tuvalette kullanan varlıklar haline getirirdi... -NOT: Tam da bu yazının altına foto olarak bir arkadaşımın daha bebekken billoşunu tutarak çektirdiği fotoyu koymak isterdim ama işte olmuyor maalesef neyse benzer bişey bulurum ben de. Kendisine de sesleniyorum buradan; 4 yıldır verdiğin sözü tut artık. O kendini biliyor.-




Gelelim günümüz AŞK(!) larına; Allah aşkına artık gerçek aşk mı kaldı bu devirde? Herkes sikiş sokuş yeah yeah ooohhh fuck fuck derdinde! Çok açık sözlü oldum biliyorum ama durum bu yani. Cinselliğin uzun bir dönem bastırılmasından mütevellit mi böyle patlama yaptı diye düşünüyorum ama değil yani.Geçmiş dönemlerde yazılan kitaplarda ya da tarihi incelersek eskiden de hayat kadınları vardı, nikahsız birliktelikler falan filan vardı ama günümüzde artık ayyuka çıkmış bir durumda. Hayır cinselliğe bir sözüm yok. Kim ne yaşarsa yaşasın ama artık aşkın ağzına sıçtık topluca.





Şimdi bunu okuyan bir arkadaşım yine bana karşı çıkacak ama bunun suçunun bir kısmı yine biz kızların! Kız dediğin eskiden trip atardı, cinselliğin C'si konuşulmazdı, bakışmalarla bile aşk yaşanırdı ancak günümüzde bazı kesimler "Gelsene bu gece bana! , Hortumunu istiyorum bana boru döşe." demeye başladıklarından itibaren biz böyleyiz. Yani artık isteyen erkek değil kızlar oldu. Eee ne mi oldu? Eskiden adamlara iki trip atınca köpek gibi peşindelerdi -Beyler oradaki köpek tamamen sadakatin mecazi kullanılışı. Kızmayın bana.- Kızın gönlünü almak için bin bir takla atar, dağları deler, çöllere düşerlerdi. Boşuna mı yazıldı bu kadar efsaneler, Leyla ile Mecnun'lar, Kerem ile Aslı'lar, Ferhat ile Şirin'ler... Haa ama kızlar ne zaman ki "gel beni düdükle ne olurr yalvarırım niiiooollluuurrrr" demeye başladı, işte o an işler değişti canlarım. Adamlara şimdi iki trip atayım diyorsun, "Lan nasılsa beni talep eden çok! Nesini çekecem bu amk karısını." deyip hooooppp başka kollara atlıyorlar. Sonra da vay efendim aldatıldım!! Kendi kuyumuzu kendimiz kazdık kızlar.





Versen ayrı dert, vermesen ayrı dert!

Kızlar tamam vermeyelim azıcık edebimizle oturalım, herife gösterelim ama elletmeyelim diyoruz ama o da olmuyor anacım. Günümüzde adamlar artık homoseksüel ilişkilere de yönelmiş durumdalar maalesef. Evli olanlar bile var aralarında. Kimsenin cinsel tercihi ve kimlerle ne yaşadığı elbette bizi ilgilendirmez, saygı da duyarım ama şahsım adına konuşayım; aldatılacaksam da hemcinsim ile aldatılayım diye düşünüyorum. Her halde ki nasılsa bütün fantezilerimi denerim, heyecan olur, bir de o yolu denerim, hamile de kalmaz, üzerime yük de olmaz düşüncesiyle olacak, maalesef tek gecelik ilişkilere de meyil gösterebiliyorlar adamlar. Etmeyin eylemeyin!! O kadar temiz, dürüst, gönlü mükemmel eşcinsel arkadaşlar da var ki anlatamam. Dostlukları hiçbir yerde bulunmaz harika insanlar ama işte cinsellik peşinde koşanlar onları da kullanmaya çalışıyorlar.

Şimdi ne yapalım diye kara kara düşünüyorum kızlar! Versek mi vermesek mi???

Bak gördünüz mü aşk yazalım derken konu sekse geldi dayandı! Neden? Günümüzde aşk bu işte. Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz hoooppp I'm pregnant!!!!! Cinselliğe karşı değilim, cinselliği severim de ki kendi yazdığım ve şu an yarım kalmış hikayemde de  - http//tozlanmishikayeler.blogspot.com - pornografiğe doğru giden sevişme sahneleri yazdım ama sevmek yok oldu artık!!!


Hayır soruyorum size; Sikiniz kalkmadığında, amınız pörsüdüğünde ne yapacaksınız??? Artık beyler başı eğik sikine, kızlar da folloş olmuş amına bakıp durur emekliliklerinde! Başınızı yaslayıp, iki şefkat görmek isteyeceğiniz birine hiç mi ihtiyaç duymuyorsunuz anlamıyorum ki amk! Neyin peşindesiniz lan!





Bu arada aşk demişken bir anım ile yazıma son vereyim. Kezboşlar Allah kimseyi bu duruma düşürmesin anacım valla çok zor, büyük stres!!!


İki sene önce yaz mevsimiydi. O dönem benim bi sevgilim vardı üzerinize afiyet. Sevgilim de değil hoşlanıyoruz ama daha çıkmıyoruz adamla. Herifin eli elime değmedi annem o da çok namusluydu. Neyse işte biz bununla aynı iş yerinde tanışmış, aynı ekipte yer almış, sonrasında da aynı vardiyalarda çalışmıştık. Haliyle bişey olmasa ben lezbo o da gay olmuş olurduk. Neyse işte biz bununla aynı iş yerinden arkadaşımızın nişanına katıldık. Bütün iş yerinden ekip arkadaşlarımız orda güldük eğlendik, hoppidi hoppidi iki de göbek attık. Neyse bu benimki takım elbise giymiş ama bu nişan için değil. Nişandan sonra da aile dostlarının kızı evleniyormuş o düğüne gidicek. Neyse nişan bitti herif bana dedi illa sen de gel. Manyak mısın? dedim, tanımadığım etmediğim düğünde işim ne? Olsun sen benim misafirim olarak geleceksin, kavalyem ol dedi. Benim de canıma minnet. Nişandan çıkmışım saat 8. Bütün bir akşam ne yapayım ki evde. Girdim herifin koluna, gittim nişana. Pardon lan arabayla gittiydik. Siyah Hyundai i20. Herif çok fucker kullanıyodu arabayı. Neyse işte gittik düğüne, meğerse bunun ailesi de oradaymış. Girer girmez ex kayınvalideciğim ve ex görümceciğimle tanıştırdı, bende bi gelin havaları oturduk arkada bir masaya. İkimiz tek başımızayız. Dans müziği çaldı. Herif kalktı ablasını dansa kaldırdı ayıp olmasın diye. Ben de yeni gelin edasıyla oturdum onu bekliycem. Bu arada ben de fırsat bu fırsat dedim ve cayır cayır yanan hormonlarımın da etkisiyle kalktım bizim evde kalmışların sultanı Agresif Sultan'a mesaj attım. "Kızzz takım elbise giymiş bu akşam. Acayip yakışıklı olmuş. Çok hoş kızzzz" gibi uzunca bi mesaj attım. sonra oturdum dansın bitmesini bekledim. Dans bitti, herif masaya yaklaştı bi yandan da telefonu elinde. "bu ne ya?" dedi. Ne ne? dedim. Cevap şu:  "Kızzz takım elbise giymiş bu akşam. Acayip yakışıklı olmuş. Çok hoş kızzzz"!!! İçses: Ben bu mesajı bir yerden hatırlıyorum sanki ama... Dank! Hatta zönk! Abartmıyorum çüşşş ohaaa!!! Geri zekalı Azra!!!! Sen tut dha sevgilin bile olmayan ama cayır cayır yandığın adama olan yangınını anlattığın mesajı yanlışlıkla kendisine at!!! Ne derim, nasıl toparlarım??? Allahım bu ne büyük olay! Rezilliğin daniskası... O an aklıma gelen ilk şeyi söyledim; Yaaa onu Akrep attı yeaaa!! Onun sevgilisi var Yunus. Sürekli takım elbise giyiyor çocuk. Çok hoşuna gidiyormuş. Bana attı mesajı ben de sana yolladım oku diye. Bak gör kızları işte anla... Saçmaladım evet ama inanmamıştır eminim. Üstelemedi sonra... Ne mi oldu? Sevgili olduk, 1,5 sene sonra boynuzladı herif beni. Niye mi??? Konunun ana temasıyla alakalı: Vermiyorum diye. Şimdi de nişanlıymış ve bu yaza düğün var büyük ihtimalle.


Neyse tatlılarım... Bu yazım da böyleydi işte. Sabır gösterip okuduğunuz için hepinizi yaladım yuttum...


Haa bu arada yorum yapmak isterseniz;

Twitter üzerinden;

-yorumlar için-
#şimdikiaşklar 

-takip için-
@icimdekiyansima




Agresif Sultan'ın yönetiminde ki Facebook Grup Sayfamızdan;

AYRICA AHA DA AŞAĞIDA GÖRDÜĞÜNÜZ YORUM YAP KISMINDAN DA YAPABİLİRSİNİZ. ONU YAPMAKTA BİLE ACİZ İSEN AYIP LAN!!! YAŞAMA BENCE...




"Şeytan-i Racim" Filmi Başlamadan Yansıma Değerlendirmesi

Cumartesi, Ocak 26, 2013


Sevgili Yansıma Dostları,

Öncelikle kendi yazıma başlamadan size başlıkta ismini verdiğim "Şeytan-i Racim" filminin konusunu aynen copy paste yapayım;


İstanbul’da Üniversitede okuyan iki ev arkadaşı Emrah ve Salih’in hayatları Salih’in Havas ilmine duyduğu merakla sonsuza kadar değişir.
seytan3 Şeytan ı Racim Cin’ler âleminin ürkütücü varlıklarını kendi emri altına alarak isteklerini gerçekleştirmeleri için kullanmak isteyen Salih ve hiçbir şeyin farkında olmayan ev arkadaşı Emrah kendini bir anda bu korkunç döngünün içinde bulurlar. Emrah’ın hiç huzuru kalmamıştır. Her gece şiddetini daha da artıran kâbuslar ve ürkütücü olaylar zinciri başlar.
Salih öteki âlemin kapılarını açmış ve her şey kontrolden çıkmıştır. Kurtulmak istedikçe daha da derine batmaktadırlar. Emrah, okulunu bırakır ve ailesinin yanına İzmit’e döner. Babası ve ailesi her geçen gün daha da batağa saplanan Emrah’a yardım etmeye çalışırlar. Ancak neyle karşı karşıya olduklarını kimse bilmemektedir. Yardım için son çare Bakırcı Mehmet diye bilinen bu konularda ilim sahibi olan yaşlı bakırcı ustasıdır. Bakırcı Mehmet, Emrah ve Salih’i içine düştükleri bu kara dünyadan kurtarmak için tüm ilmini kullanacaktır. Ancak her şeyin bir sınırı vardır. Karşılarındaki güç kimsenin bir gün karşı karşıya gelebileceğini düşünmediği bir varlıktır. Hak katından kovulmuş olan Şeytan-ı Racim yani İblis’in intikam almak için eline bir fırsat geçmiştir.
Gösterim tarihi: 19 Nisan 2013
Yönetmen : Arkın Aktaç
Oyuncular : Uğur Güneş (Emrah), Ertunç Uygun (Salih), Mehmet Çevik (Bakırcı Mehmet), Ayşe Tunaboylu, Aysan Sümercan
Senaryo : Murat Toktamışoğlu
Hikaye : Quanttum
Müzik : Reşit Gözdamla
Türü: Korku


Efendim şimdi gelelim bizi asıl ilgilendiren kısma... Bu sabah saat 05:30 da uyandım, yapmam gereken bazı şeyler vardı onları yaptım ve yatağıma uzandım. İnsan haliyle uykudan uyanınca ve bir süre uyanık olunca haliyle uykuya dalması da zor oluyor. Ben aldım elime telefonu ne yapsam, hangi siteye girsem diye düşünürken bir anda kendimi sözlük sayfalarında buldum. Önce yazarı olduğum itü sözlükte "sözlükçülerin evindeki paranormal olaylar" başlığında takıldım bir süre. Sonra o sayfadaki bir link paylaşımı beni inci sözlüğe doğru bir yolculuğa başlattı. İnci sözlükte quanttum nickli bir yazar korkunç bir hikaye anlatacağım yaşanmış hemde şekilde vaatlerle bir hikaye anlatmaya başlamış ki ne hikaye. Ben bir iki okur çıkarım diye düşünürken hikaye beni öyle sürükledi ki uyuyamadım. Okudukça okudum, hissettikçe hissettim. Ayrıca bunun yaşanmış olduğunun iddia edilmesi, sıradan olayların yer almaması ve hikayenin anlatımında ki çekicilik beni benden aldı. Sonra ne mi oldu? Bir yerden sonra hikaye yarım kalmış... Devamını getirmemiş yazar. Ben sonra dayanamayıp bilgisayarı açıp bakayım, neler dönüyor diye bakınmaya başlarken bir de öğrendim ki yukarıda bahsettiğim film meğerse quanttum'un yazdığı hikaye imiş. Yani adam bunu tutmuş sözlükte yazmış, beğenilmiş olacak ki film teklifi almış. Haliyle sonunu da yazmamış. 

Şimdi hikayeyi okuyan biri olarak söylüyorum ki gerçekten hikaye çok güzeldi ve eğer film çıkarsa emin olun sinemada asla korku filmi izlemeyen ben, filmin çıktığı gün koşarım sinemaya. O kadar merak ediyorum ki sonunu... 

Sizlere o hikayenin linki de paylaşıyorum, belki filme gitmeden okumak istersiniz diye. ;)



Ben Neredeyim?

Pazartesi, Aralık 10, 2012


Neredeyim ben? 

Aslında bu sorunun cevabını ben bile bilmiyorum desem inanır mısınız? 

Fiziksel olarak hâlâ aynı şehirde, aynı yerde bulunuyorum ancak ruhsal boyutta nereye gittiğim hakkında bir fikrim bile yok.

Yaklaşık 6 aydır internet yaşamım yok diyebilirim. Eskiye nazaran yok yani. 

Yoksa yine internete giriyorum, çok nadir de olsa dizi izliyorum, magazin ve televizyon haberlerini takip ediyorum ama bir çok şeyi değiştirdim hayatımda. Ne gibi mi?

Facebook ve Twitter kullanmıyorum artık. Evet, beni tanıyanlar için bu byük bir olay. Hele hele benim Twitter'dan kopmam mümkün değil gibi gözkürdü ama yok, bıraktım yani. Hesabımı tamamen kapattım mesela. (Sonralardan tekrar deneyeyim dedim ama yok, eski Twitter da kalmamış.)

Facebook hesabımı da kapattım. Gerek yoktu çünkü... Bir atraksiyon, bir bildiğim falan hiçbir şey yoktu. Sadece o sayfa vardı yani. Hoş, zaten Facebook kullanma amacım Tozlanmış Hikayeler grubunun kapanmasını istemememdi. Onu da hallettim. Kuzenimin Face3book hesabına yönlendirdim. Yani onu yönetici yaptım ve böylece hem sayfa kapanmamış oldu hem de ben rahatlıkla hesabımı kapatabildim.

E, peki hesapları kapattın da ne oldu? Gerçek hayatın farkına vardım. Belki daha az arkadaşım oldu ama gerçek hayatı yaşar oldum. Erken uyuyup erken uyanıyorum, ders çalışmak için zamanım olmuş oluyor. Ders olmasa bile kitap okumak, sosyalleşmek, insanlarla vakit geçirebilmek için bir ortam oluşuyor ister istemez.

Bu arada hâlâ bekarım. :) Zaten artık ben istemiyorum. Daha geçen Carrefour'da  bi çocuk bana yazdı ama haliyle red ettim. Çünkü artık bir ilişkiyi kaldırabilecek gücü kendimde bulamıyorum. Normal arkadaşlarım olsun, onlarla vakit geçireyim istiyorum. Zaten kendi beğendiklerim de bana bakmıyor ne hikmetse. O yüzden bu hengame içinde yorulup kalıyorum. Gerek yok yani.

Kısacası evdeyim ya işte. Hâlâ yaşıyorum çok şükür. Hayattayım yani... Bu bile bir ödül Allah'tan bizlere.

Sosyal paylaşım sitelerini kapatmış olmam, internetten tamamen uzak kalmam anlamına da gelmiyor. Bloglarımı elimden geldiğince yazmaya devam edicem.

NOT: Gelin'i yazamasam da bitirmedim. Israrla yazmaya da niyetliyim yani. Zaman veremiyorum maalesef. AÖF kıredili sistemde okuyan arkadaşlar benim yoğunluğumu anlayabilirler. Okumuyorsanız da bir bilene sorun yani.

KISS THEM GOODBYE -- HOŞÇA KALIN KIZLAR, SİZİ ÖZLEYECEĞİM

Salı, Mayıs 22, 2012








Yıllar önce, daha yabancı dizi izlemeye ilk başladığım yıllarda -ki bu işi CNBC-e'de sürdürmekteydim- kanalda bu dizinin tanıtımlarını gördükçe cinnet geçirir, dergide bu dizinin sayfasını anında değiştirirdim. Sonra e2 açıldı ve bu diziyi TR dublajlı vermeye başladı. Elbette alt yazıya henüz alışık değilim ama yine izlemiyorum.

Sonra bir gün kış ortasında yazlığa gitmek zorunda kaldım ve geri dönmek için arabayı beklerken tv'yi karıştırdım can sıkıntısından. Günlerden yine hafta sonu ve izleyecek bir şey yok. e2'de de dizinin Türkçe Dublajlı bir bölümü. Mecbur kaldım ve izledim. İzleyiş o izleyiş... :) İlk önceleri yaz boyunca ilk 2-3 sezonunu Türkçe dublajla izleyip sevdim bu diziyi, belki 3-4 defa tekrar tekrar izlemişimdir. Hafta içinde izlediğim bölümlerin tekrarlarını hafta sonu yine izlerdim. Sonra internetle tanıştım ve izlemeyi orijinal dil + TR alt yazı ile izlemeye devam ettim. Yaklaşık 1,5 saat önce de nefret ettiğim diziden en sevdiğim dizi haline gelen bu müthiş yapımın son bölümünü izledim. İçim buruk, bir boşluk ve yeri doldurulamayacak bir his...

Hoşça kalın kızlar, sizi hep seveceğim. Öyle ki artık kankam, arkadaşım gibiydiniz. Siz poker masasında 4 kişi otururken yanınızda ki 5. kişi de bendim. Siz oturup bir kahve molası verdiğinizde elimde bir fincanla ben de sizinleydim. Evlendiniz sevindim, boşandınız üzüldüm... Bu liste uzar gider. Son sezonun sloganıyla: KISS THEM GOODBYE


DESPERATE HOUSEWIVES - 1.SEZON TANITIM




DESPERATE HOUSEWIVES - 2.SEZON TANITIM




DESPERATE HOUSEWIVES - 3.SEZON TANITIM




DESPERATE HOUSEWIVES - 4.SEZON TANITIM




DESPERATE HOUSEWIVES - 5.SEZON TANITIM





DESPERATE HOUSEWIVES - 6.SEZON TANITIM









DESPERATE HOUSEWIVES - 7.SEZON TANITIM








DESPERATE HOUSEWIVES - 8.SEZON TANITIM





















Bir Eşcinselin Haykırışı...

Pazartesi, Ocak 09, 2012

Az önce internette dolaşırken, tesadüfen karşıma bir makale çıkıverdi ve konu ilginç ve ilgi çekici olduğu için okumak istedim ve okudum... Okurken o kadar duygulandım ve şaşırdım ki bu yazıyı hemen sizinle de paylaşmak istedim... Umarım siz de okurken biraz bir şeylerin farkında olur ve kötü olan davranışlarınız varsa ona göre düzenlersiniz kendinizi... Keyifli okumalar...






BEN GAY'IM ANNEE....


 Merhaba anne... Dünyaya geldiğimde ne kadar sevinmiştiniz kimbilir, size MERHABA diyemesem de... Babam da çok sevinmiş, kurban kesmiş oğlu oldu diye, sen söylemiştin bunu bana, babam sevmez ya duygusal görünmeyi, o yüzden söylememiştir, yine de bir kez ondan da dinlemek isterdim... Kendimi şanslı hissettim hep, sizin gibi ailem olduğu için, SEN, BABAM ve ABLAM... İnsanın ailesini seçme olasılığı yok, şanslıyım sanırım... Kötü günlerimiz de olmadı değil, olmalıydı da iyi günlerin kıymetini anlamak adına. Baktığım da geriye, mutluydum sizinle... Belki farketmişsinizdir eski Mert olmadığımı, artık o çılgın, deli-dolu, hayatı umursamayan Mert yok, o gitti, belki bunu ergenlik dönemime bağlayabilirsiniz. Her gençte olurmuş ya... Bilmiyorum anne, ne diyeceğimi, biliyorum da ...aslında bulamıyorum nasıl söyleyeceğimi, belkide söylememeliyim... Çok savaş verdim anne, kendimle... Pazar günleri mutlu kahvaltılarımızda, balkon sefalarımızda, bir filme kilitlendiğimizde... Her zaman, her yerde savaşıyordum ben, bilmiyordunuz. O kadar kolay değil dile getirmek, onca iç savaşların kolay olmadığı gibi, inan bana susmak da kolay değil... Bakışlarınızı kaçıracaksınız belki benden, sarılmak bile gelmeyecek içinizden, iğreneceksiniz, belki aynı evde yaşamak istemeyeceksiniz benimle... Boynunuzu eğdirecek her zaman gurur duyduğunuz, övündüğünüz oğlunuz... Ben bir EŞCİNSELİM anne... Anneeee n'olursun öyle anlamsız bakma yüzüme, ağlamaya başlama yine, beni dinle... Daha çok küçükken farkına vardım aslında, o zamanlar ne demek olduğunu bile bilmiyordum hiçbirşeyin, oyunlardan ibaretti hayat benim için. İlkokulda sıra arkadaşımdan hoşlanmak bana da garip gelmişti biraz aslında ama çok da ayırt edemiyordum hislerimi. Hayır annee saçmalama, o yaşta ne yaşayabilir ki insan, yaşamın ne olduğunu bile idrak edemezken... O zamanlarda futbolu sevmezdim, belki de beceremediğimden. Oturmalara gittiğimizde ailece, senin yanında olmayı yeğlerdim, en çok da seni severdim... Belki de budur sebebi ilk sana söylemek isteyişimin... Ben büyüdükçe büyüdü içimdeki duygular, korktum büyümekten de, hep çocuk kalmak isteyişimin sebebi bayram harçlığı almaktan ziyade buydu belki de. Neden diye çok sordum kendime, neden ben böyle hissediyorum diye... Küçük ve masumane temaslar da yaşadım arada sırada. Aşk değildi belki ama cinsellik de değildi... Kimsenin iğrenç tacizlerine maruz kalmadım, böyle birşey geçmesin aklından. Çünkü çok kızıyorum bu durumu aptalca sebeplere bağlayan insanlara... Çok düşündüm... Gecelerce... Ağladığım da çokça... Odama geldiğinde gördüğün zamanlar da olmuştu ağlarken, sormuştun ya sebebini, işte biliyorsun artık... Neden ben anne? Ben bulamadım sebebini, neden ben??? Bir Zeki Müren var sanırdım, bir Bülent Ersoy, bir de ben... Zaten ne kadar büyük bir dünyam vardı ki? Hayır anneee... Tabi ki onlar gibi değilim, ben o zaman öyle sanmıştım diyorum sadece... Şimdi mi? Şimdi mutlu olmaya çalışıyorum anne... Nasıl mı? Onu ben de keşfedemedim henüz... Artık kabul ediyorum kendimi, ben eşcinselim... Senin beni kabul etmeni bekleyemem, benim bile kendimi kabullenişim yıllarımı almışken. Ama beni yargılama anneciğim ne olursun, yada yargıla ama öyle bakma, ağlama... Kıyamam sana... Sevdim anne... Çok sevdim... Söyleyemedim... Hep içimde yaşadım aşklarımı, hep korkarak, çekinerek, sanki her an biri anlayacakmış gibi paranoyak yaşadım. Kendimden korktum, hislerimden ve herkesten... Sevip de söyleyememek ne tür birşeydir belki bilmezsin anne, ben biliyorum çok kötü birşey. Söylesem daha da kötü... Sonra benim gibi olanları duydum, görmek istedim. Gördüm anne... Benim gibi değillerdi... Gittiğim yerde bulamadım kendim gibi birilerini, ama olduğuna inandım en azından... Aşık oldum anne, bu sefer belli ettim de, ama o benim gibi sevmemiş beni masumane, SEV-iştik anne... Kökünde sev-mek fiili vardı diye seviştim... Baktım ki sevgili değiliz, beni sevgili olarak görmedi, göremedi anne. Kadınlar sevilirmiş sadece, erkekler severmiş. Ben de sevmiştim oysa... O zaman anladım ki sevmeler de başka başka... Benim gibi seven birini bulmak istedim... Hep aradım anne... Mutlu olmak istedim ben de... Hep gizlenerek, hep korkarak, hep kaçarak yaşadım. Nasıl imrendim elele gezen sevgililere, belki benim gibi sevemezlerdi ama benden daha mutlu görünüyorlardı. Ben hiçbir zaman sevgilimle elele gezemeyecektim onlar gibi. Ve pazar kahvaltıları, ve balkon sefaları... Ve bana doğumuyla MERHABA diyen, uğruna kurban keseceğim bir evladım olmayacak hiçbir zaman. Evet, olabilir, pes ederim belki ben de birgün aşk arayışında, bir kurban seçerim kendime, evlenirim. Baba olurum, eğer istersem olur, ama ben olamam o zaman... Bekleyeceğim anne, arayacağım, elbet birgün beni gerçekten çok seven bir erkek bulacağım... Neler çıkıyor insanın karşısına bir bilsen... Doğru insanı bulabilmek adına yanlış insanlarla oturup çay içiyorum bazen, hep aynı sorulara cevap veriyorum... Ve hep aynı insanlar yudumluyor karşımda çayını, kalkıp gidiyorum. Üzülüyorum, umudum kırılıyor, ama bekliyorum... Bazen tamamdır işte budur diyorum, yüreğim kıpr kıpır oluyor, bir adım atıyorum, o da bir adım atıyor, bedenlerimiz buluşunca, bir daha aramıyor... O kadar çok pislik var ki anne, duygularımla oynanıyor, onlardan tiksiniyorum anne, kendimden de... Belki de artık sen de benden tiksiniyorsundur... Yaşamak istiyorum anne, mutlu yaşamak, özgür olmak herkes gibi... El ele tutuşup gezmesem de olur, kimse görmeden de tutabilirim elini, yoksun hissetmem kendimi... Bir de diğerleri çok üzüyor beni... Eşcinselliğin ne demek olduğunu bilmiyorlar, benim neler hissettiğimi, içimde ne savaşlar yaşadığımı zamanında. Ne zaman seçtin diye soruyorlar... Neyi diyorum, eşcinselliği mi? Bu bir seçim midir sence anne? Neden seçtim ki o zaman? Ne zaman seçtim? Ben hatırlamıyorum şıkları. Bizlere hakaret ediyorlar, bizleri kullanıyorlar, bizleri dışlıyorlar, bizlerle alay ediyorlar, bizleri öldürenler de var... Bu bir seçimse eğer, ben niye bu hayatı seçeyim ki anne? Benim ne zorum var mutlulukla? Ağlama n'olursun anne, ben ağlarım... Sen bana bakma... Bizler iki çeşitiz, ağlatanlar ve ağlayanlar... Ben ağlayan olmayı seçtim anne...

alıntı

Platonizm




Yine canımız, arkadaşımız NAZIM, yep yeni ve çok özel bir dosyayla karşımızda... Bu defa "uzmanı olduğum" dediği platonik aşk'ı irdeliyor. Keyifli okumalar.. Teşekkürler canım arkadaşım. ;)







Platonizm


Başlığı bu şekilde yapınca ne kadar bilimsel makale havası kattı değil mi yazıya. O zaman yazımıza bilim dünyasından örneklerle devam edelim. Bu konu hakkında konuşabilecek,anlatılabilecek o kadar çok şey var ki hangi birinden başlasam diye düşünüyorum şu anda.Konunun en büyük avantajlarından biri de ‘’istisnasız’’ her insanın en az bir en çok 10-12 defa başına gelmiş olan bir olaydır. Adeta hayatın bir parçası, bir hava, bir su gibi duygularından ayrılmaz bir parçası olmuştur bu durum. İlk olarak aslında bilmeyenlerin de aşırı duygusal yada çok fazla cool insanlar için platonik aşkın bilimsel açıdan halk tarafından kabul görmüş anlamını yaparak başlayabilirim; Platonik aşk: Karşı cinsten hayatınızda bulunan bir insanın arkadaşınız, çok yakınınız olma sonucu takribi 1-6 ay içerisinde ona karşı kendinize söz geçiremediğiniz hislerin oluşması sonucu,’’söylersem her şey mahvolur.Ama ya o bana karşı bir şey hissetmiyorsa,en iyisi söylemiyim ben susayım.Ama duygularımdan da vazgeçemeyip kendi kendimi günden güne mahvedeyim.Fakat o hep yanımda olsun.’’ durumudur tam haliyle açıklamak gerekirse.Tanımımızı yaptığımıza göre şimdi bu tanımı daha detaylarına parçalayarak ele alabiliriz.


Şimdi şöyle bir durum var. Tanıma baktığımız zaman hepimizin başına gelmiş olaydır bu iğrenç durum.Hepimizin hayatlarında dönem dönem insanlar girip çıkıyor.Kimisiyle çok iyi anlaşırken kimisiyle arkadaşlığımızın ilk döneminde ayrılmak zorunda kalıyoruz.Platonik aşk gerçekten çok acımasız çok sinsi bir duygu topluluğudur.Örnekle açıklamak gerekirse;hayatınıza giren bir x kişisi vardır.İlk etapta gayet birbirinizi tanırsınız felan sonra arkadaş olup birbirinize yakın olursunuz.Birbirinizle bir şeyler paylaşmaya başlarsınız.Bir bakmışsınız o kişi ciddi manada hayatınızın büyük bir kısmı haline gelmiştir.Bide bunun yanında sizinle ilgilenip sizi herkesten çok iyi anladığınızı düşünüp her olayda ilk ona koşup tüm derdinizi sorununuzu beraber çözüyorsanız kaçınılmaz son her zaman bir noktadan sonra bir şeyler hissetmeye başlarsınız ona karşı.Ki ilk etap olarak emin olamazsınız bu durumdan kendinizle çelişir durursunuz.Hemen hemen kendinizle bir iç savaş yaşar ‘’biz arkadaşız ama,o benim en yakınım,o hep benim yanımdaydı’’ vs vs gibi söylemler kafanızın içinde dolaşır.Sonra emin olmak için duygularınızdan bir süre daha geçer ve onun yanınızda olmadığı zamanlarda onu düşünürsünüz.Acaba şu anda ne yapıyor sesi de çıkmıyor vs şeklinde.Yani eskisinden daha çok hayatınızda o vardır.Onu daha çok düşünmeye başlarsınız.Birden hayatınızın merkezi olmuştur siz istemeseniz de ve en acı an o andır.Evet o düşüncelere kadar gelindikten sonra geri dönüşü olunmayan bir noktaya gelmişsinizdir.Burası sanki bir kırılma noktası gibi kaderin hayatınızda karşınıza çıktığı bir andır.O noktadan sonra bazı kararlar vermek zorundasınızdır.Vereceğiniz kararlar o derece etkilidir ki hani düşündüğünüz zaman hayatınızın gidişatını belirler.Olacakları düşünürsünüz sonuçlarını ele alırsınız.Neleri kaybedebileceğinizi görürsünüz,nelerden vazgeçebileceğinizi fark edersiniz.En kötüsü artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bilirsiniz.Şu etaptan sonra ben daha geri dönebilip vazgeçip eski düzenini bozmayıp aynen olduğu gibi devam eden birini göremedim itiraf etmem gerekirse.Çünkü bir kere insanın hevesi,hayalleri kırılmıştır.Artık ona eskisi gibi bakamaz.İster istemez kendini geri çeker,unuttum ki ben onu gibi düşüncelere sahip olarak uzun vadede tüm arkadaşlığını mahveder,her şeyi mahvolur.Tabi diğer insanlar cesareti olmayanlar devam etmeyi seçerler bu aşka.Yani onlar o noktadan sonra karşı tarafı ne kadar sevdiklerini,onlara ne kadar aşık olduklarını,onların hayatlarının daha farklı kesimlerinde yer almalarını istedikleri,benimsedikleri için bu sefer bu misyon doğrultusunda karşılarına yeni yeni onlarca engeller çıkar.Duyguları kabullenme kısmı diye adlandıracak olursam ilk etap bu şekilde sonlanmış olur.


2.etap olarak hayaller.Bu kısım çoğu insan için oldukça zararlı,oldukça hastalıklı,oldukça hayal dünyasıyla alakalı kısımdır.Bu kısım aslında platonizmin beklide acıdan,mutsuz sondan (ki çoğu mutsuz sonuçların ilerleyen kısımlarda göreceğiz) önceki ilk ve son en eğlenceli kısmıdır.Bu etabı fazla irdelemek istemiyorum.Yaşamış olanlar zaten bilirler.Bilmeyenler için özetlemek gerekirse:bi evren düşünün o platonik duygular beslediğiniz insana her şeyi açık açık söylediğiniz onunda sizi anlayışla karşılayıp sizinle birebir aynı şeyleri hissettiği,sizin gibi onunda acı çektiğini size söylemekten korkup içine içine atıp arkadaş olarak kaldığınız ama artık emin olduğu için onunda sizi aşık olduğu,her şeyin tozpembe mükemmel tam istediğiniz gibi sürekli mutlu,mesut,eğlenceli yaşadığınız bir evren olarak ele alabiliriz.Bu kısım daha fazla abartılıp daha renklendirilerek çok daha muhteşem olabilir.Tamamıyla sizin hayal gücünüze kalmış.Bu kadar eğlence,umut,özgüvenden sonra devam edecek olursak evren size sağ alt köşeden fırlayan pop-up reklamı gibi şüphe bulaştırır.İşte o andan sonra bu hayal gücü tamamıyla sizin aleyhinize işlemeye başlar.Ya o beni arkadaş olarak görüyorsa,ya aslında ben onun için arkadaştan öteye değilsem,ya o başkasına aşıksa,ya aklında başka biri varsa gibi gibi bu örnekler aşırı derecede çoğaltılıp kafanızda kurularak acınıza acı ekleyebilir.Tabi tüm bunlar olurken de o hala hayatınızda her şeyden habersiz hala arkadaşınız statüsünde hayatına devam etmektedir.Sürekli dilinizin ucuna gelir gelir bu sefer kesin söyleyeceğim der der söyleyemez içinize içinize atar bu seferde bu size bunalıp,depresif hareketler olarak geri yansır.Her halükarda acı çekersiniz fakat hayatınızda o olduğu için bu halinizi fark edip konuya da hakim olmadığı için sizi teselli çabasına gider buda size saçma umutlar vererek hayatınıza 2x daha fazla dram katar.İçiniz dolu doludur.O kadar yoğun yaşarsınız ki tüm duygularınızı ne yapacağınızı bilemezsiniz.Sonra kendinize yakın olarak görülen,bu tarz durumlardan anlayan,en azından fikir verip yardımcı olabileceğinizi düşündüğünüz insana gidip olanı biteni her şeyinizi anlatıp içinizdekileri boşaltarak bir mucize beklersiniz.Evet o anlatılan kişi hep ben oldum.Ne kadar tanıdığım varsa bunların bir kısmı mutlaka hayatlarının belli dönemlerinde gelip bana bu tarz şeylerini anlatıp bir çare bir çözüm bulmaya çalıştılar.Bende onlara hep yapma etme vazgeçmeye çalış o senin arkadaşın oda sana karşı böyle şeyler düşünmezken söylersen nolcak o artık olmayacak hayatında bunu kaldırabilecek misin gibi öğütler verdim.Bir kısmı bunlardan sonra biraz bir geri çekilip mantıklı oldular bir süre sonra ama sonucunda hepsi gidip her şeyi söyledi.Hani derler ya akacak kan damarda durmaz diye aynı o hesap işte.Neyse devam edecek olursak en yakın arkadaşa anlattıktan sonra (ben gördüm kanım dondu) ona umut vererek onunda aslında sana karşı duyguları olabilir aslında ya la.bence varya ciddi olarak git açık açık konuş diyerek yanlış yönlendirme sonucu o kaybedilen umutları birdaha yeşerterek bu sefer daha kararlı bir şekilde o aşkı yaşamaya başlarlar.(bende bu tarz cümleler kurarak seviyosan git konuş o zaman vari cümlelerle ümit verip yolladığım insanlar oldu.Hemen aa ne kötüsün senin gibi arkadaş olmaz olsun lan demeden önce şöyle bir kısa bir bilgi vereyim:ben böyle yapmadığım zaman bir noktadan sonra gayette gidip söylüyorlar.Boşuna bu kadar kafa patlatıp çözüm,fikir önerisinde felan bulunuyorum.Hem ben insanları olgunlaştıran şeylerin acı çekmek olduğuna inandığım için tamamiyle onları düşündüğüm için yapıyorum.Ha yer yer kendime eğlencede çıkartmıyor değilim bu durumdan ama o kadarda acımasız değilim tabi)


4.etap.Etapları saymıyorum ama sanırım 4 oldu.Herşeyi kabullendikten sonra duyguların kontrolünü kaybedip aşkı yoğun bir şekilde yaşadıktan sonra insan malum gözüde bir şeyi görmeyince e arkadaşındanda umutları aldıktan sonra bu etapta artık dayanılmaz acının söz bulduğu etap olarak değerlendirebilirim fakat şu kısmı eklemek istiyorum.Bu arkadaşımız gayette biz gibi kimsesi olmayan birlikte çok eğlendiğimiz birisi olduğundan dolayı biz ilgi duyup aşık olduktan sonra evren bu sefer pop-upluktan bir adım daha ileri giderek bu kadar acı sıkıntı yetmezmiş gibi  siz tam kendinizi toparlamış her şeyi birebir anlatıp içinizdekileri boşalttıktan sonra rahatlama peşindeyken birde ne görürsünüz sizin yere göğe sığdıramadığınız,sırf seni seviyorum en başından beri benim için o kadar çok şey anlam ifade ediyorsun ki hani seni sana anlatmaya kalksam günler haftalar aylarımı alır.benim için o kadar değerli o kadar anlamlısın ki sana bişey olsa ben üzülürüm.bir an bile aklımdan çıkamazken sen yanımda olmadığın her an acı çekiyorum biliyormusun diyemediğiniz için acı çektiğiniz,aşık olduğunuz ‘’x’’ kişisi bir başkasıyla birlikte olmaya başlamıştır.Başkasını bulmuştur.Artık başkasıyla birliktedir.Tüm hayatı adeta o olmuştur.Ne kadar dram dolu dimi.Buda yetmezmiş gibi en yakın arkadaşı,çok iyi anlaştığı insan sizsiniz ya gelir bu mutluluğu sizinle paylaşır.siz yukarda dediğim gibi aşıksınızdır ama o her şeyden habersiz yeni sevgilisini size anlatıp mutluluğunu,heycanını sizinle paylaşır.Tam bir oscarlık film senaryosu gibi.Böyle okuduğunuzda oha yok artık,imkansız gibi tepkiler vermeniz çok doğal hatta biraz aşırı ekstrem bir örnek gibi olsada ilk etapda banada biraz uç ne kadar fazla olabilir ki derken internette olsun sağda solda arkadaşımın arkadaşı vs şekilde aldığım duyumlar ve gözlemler sonucu bu olayın ülkemizde sandığınızdan daha fazla olduğunu gördüm.Tabi bu sürekli böyle olmuyor ama genel olarak değindiğim için her şeye bunuda aradan çıkardım işte.Devam edecek olursam tabi bu durum başınıza gelicek diye bi kaide yok bunu sadece belirtme amaçlı ekledim.Biz varsayımsal olarak hala karşı taraftakinin yalnız olduğunu düşünerek devam ediyoruz.Siz işte kendinizi topladıktan sonra gidip kendinizi ifade edersiniz.yukarda kurulmuş olan cümleleri ona söylersiniz.İlk başta her zaman beklemiyodum,çok şaşkınım,ciddi misin sen gibi tepkiler almanız kaçınılmaz.Bir kırılma noktası daha buradadır.Karşı tarafın size karşı duygu,düşüncelerine göre geleceğiniz tekrar şekillenir.Ama sizin yüzünüzden değil bu sefer o ilk kırılma noktasında aldığınız kararı neticesinde şekillenir.%70-80 gibi sürekli aynı tabloyla karşılaşılıp işte biz sadece arkadaştık,sen benim en yakınımdın vs gibi cümleler kurulup sizi kaybetmek istemeyenlerde bunu görmemiş olayım,duymamış olayım hiçbir şey bozulmamış şekilde devam edeyim gibi cevaplar almanız olası.Fakat kaçınılmaz son her olumsuzda her şey bozulur o artık hayatınızda olmaz başka yerlerde hayatına devam eder sizde üzülür bir süre katlanılması çok zor acılar çekersiniz zamanla acısı hafifleyince o hayatınıza devam edersiniz işte.En zor en sıkıntılı,en acılı aşk türü platonik olanıdır işte.


Şimdi olayı bir finale bir sonuca bağlayacak olursam şayet yukarda bir platonik aşk nedir,Platonizm nedir,bu süreç nasıl devam eder,nasıl sonuçların,neleri kazanır,neleri kaybederizi işledik işte.Dikkat ettiyseniz olumsuz bitirdim.Çünkü gördüğüm onlarca örneğe rağmen mutlu sonla bitenine rastlamadım ben.O yüzden toplumsal mesajım;kendinize daima dikkat edin,bazı insanı ilişkilerinizde aralarınıza mesafeler koyun,duygularınızı kontrol etmeye çalışıp elinizden geldiği…….şaka yapıyorum toplumsal mesaj felan yok.Bu olaylar başınıza geldiği,geleceği zaman istediğinizi yapın kaçamazsınız.O yüzden size tek söyleyebileceğim çok fazla takmayın en azından bırakın nereye gidebileceğine bakın.Kendinize sahip çıkın.Duygularınızı sakın yüksek sesle söylemeyin.Duygusal parçalardan kaçabildiğiniz kadar uzaklara kaçıp beyninizi sürekli bir aktiviteyle meşgul tutup bu tarz konuları olabildiğince düşünmemeye çalışın.Şayet bunları okurken benzeri bi durum üzerinizde varsa şimdiden geçmiş olsun dileklerimi iletmekten de geri kalmıyorum.Farklı bir yazı dizemizde görüşmek üzere platonizmden uzak durmaya çalışın.

NAZIM KILIÇ

İçimden Gelen Anlık Haykırış...

Cumartesi, Aralık 31, 2011




kendimden nefret ediyorum, hiç aşk yaşayamamaktan nefret ediyorum, sevgi açlığından nefret ediyorum, insanların bana duvar muamelesi yapmalarından nefret ediyorum, yanlarında kendilerini delicesine sevmeye hazır birisi varken çok uzaklara bakacak kadar kör olmalarından nefret ediyorum, hiç sevilmiyor olmaktan nefret ediyorum... herşeyden nefret ediyorum!!!
Related Posts with Thumbnails

Duyur

Share |