Eve Dönüş

Salı, Haziran 29, 2010



Sevgili dostlar,

Nihayetinde geçtiğimiz hafta Antalya maceramı benim için kısa bir süreliğine noktalamış bulunuyorum. Bu macera burada bitmez diye düşünüyorum. Antalya'yı o kadar çok sevdim ki yeniden defalarca gitmek, görmek, gezmek istiyorum. İlk defa bir başka şehirde kendimi memleketimdeymişim gibi hissettim. Ama maalesef ki geri döndüm...

Evimde geçirdiğim her saniye daha çok pişmanlıklarım artıyor. Kendi elimle olmasa da yine de geri dönmüş olmak bana büyük pişmanlıklar yaşatıyor. Biraz daha çabalasaydım, biraz daha uğraşsaydım keşke orada kalmak için diyorum. Eğer Antalya'da kalabilseydim mutlu olabileceğimi, bütün problemlerimi aşabileceğime inanıyorum. Her akşam farklı bir eğlence, mükemmel insanlar, sohbet, kahkaha, şehir turları ve daha nicesi. Çok özlüyorum çok...

Evime döndüğümde daha farklı, her zamankinden daha eğlenceli zamanlar geçireceğime inanıyordum. Bu sefer farklı olacak diyordum ama maalesef. Gelip, gördüm ki her zamankinden daha sıkıcı ve daha boğucu zamanlar geçiriyorum. Anne ve babamı gidip ara ara yazlıkta görüyorum ama evimde yalnız başıma sürekli vakit geçiriyorum. Zor arkadaş zor...

Ven anladım ki; "İnsan yalnız doğar ve yalnız ölür." Benim gibi bazıları ömrünü de yalnız tamamlayabilir. ;)

Sizleri seviyorum yansıma dostları. Beni bu süreç içerisinde yalnız bırakmadığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. :)

Arka Sıradakiler İkiye Bölünüyor!

Cumartesi, Haziran 19, 2010

Arka Sıradakiler isimli dizi yeni yayın döneminde ikiye bölünecek!

FOX Tv’nin en iddialı gençlik dizisi "Arka Sıradakiler" yeni yayın döneminde iki parça halinde ekrana gelecek..

Yapımcı Birol Güven Arka Sıradakiler’in devam edeceğini ve yeni yayın döneminde "Arka Sıradakiler- Lise" ve "Arka Sıradakiler- Üniversite" şeklinde iki ayrı dizi olacağını açıkladı..

Yeni dizide Kemal Hoca (Bülent Emin Yarar) farklı bir liseye tayin olacak ve bu lisenin öğrencileri tamamen farklı isimlerden oluşacak..

Arka Sıradakiler’in şimdiki öğrencileri ise üniversiteye girecek ve o dizi bir başka yayın gününde "Arka Sıradakiler- Üniversite" olarak devam edecek..

Yapımcı Birol Güven yeni dizi için cast oluşturduklarını ve şu ana kadar 850 kişinin bu dizilerde oynamak için başvurduğunu söyledi..

kaynak: ucankus

Antalya Günlüğüm -3-

Salı, Haziran 15, 2010



Sevgili dostlar,

Bu yazımda yine Antalya'da yaşadığım gelişmeleri sizlere bildireceğim, şöyle maddeler halinde ve kısa kısa...

* Antalya'ya geleli 4 gün oldu ve hala işe başlayamadım.
* Akdeniz'i sadece uzaktan görmekle yetinebildim.
* Çalışacağım oteli hala göremedim.
* Bar bölümünde çalışacağım ama ne iş yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yok.
* Antalya'nın gezilip görüleceği muhteşem güzellikleri var. Özellikle Tarihi Türk Evleri'ni görmenizi şiddetle tavsiye ederim.
* Yiyecekler, kıyafetler tahminimden daha uygun fiyata satılıyorlar.
* Ayakkabılar maalesef pahalı.
* 2 defa merkeze gittim, ikisinde de hamburger yedim. Artık başka bir şey yemek istiyorum.
* Kemer de çok güzel.
* Pansiyonda ki odam değişti. En üst kattan, en alt kata kovuldum.
* Bugün iş başvurusu için dizi dizi tahlil ve akciğer röntgeni çekildi. Benim gibi hastalık hastası bir insana bunu yaptıran sistemin.... :) neyse
* Otobüslerin ücretlerinde kesin ve net bir tarife yok. Gideceğiniz yere göre ücret alıyorlar.
* Türkü barlar çok meşhur... Güzel güzel çalıyorlar hep. Bir akşam gitmeyi diliyorum.
* Nar ağaçları ve limon ağaçları harika.
* Merkez ile bizim bulunduğumuz yer arası, otobüsle 60 dakika.
* Kırgız kankalarım oldu.
* Kantinin tostlarına bayılıyorum. Ancak her öğün paralı yediğim için, iflasın eşiğindeyim.
* Yeni odam daha küçük ama bana ait olması ayrı bir hava katıyor.
* Yeni odamın televizyonunda 3 kanal var. Kanal D olması yetiyor.
* Artık kendime ait bir dolabım oldu.
* Şu anda da çok açım... :))

Şimdilik bu kadar yansıma dostlarım... Devamı oldukça, yaşandıkça yeniden buluşuruz. Sizleri seviyorum. :)

atv'nin yeni kardeşleri

Pazar, Haziran 13, 2010



Turkuvaz Medya Grubu kanalı atv'nin yeni tematik kanalları yakında geliyor. atv çocuk, atv müzik ve atv haber adında üç yeni kanal olacak. İşte o 3 yeni kanalın tanıtım reklamı;


atv promo from ceyhun kivrikoglu on Vimeo.

ERKEKLERi nasıl bilirsiniz???

Cumartesi, Haziran 12, 2010

Canım Yansıma dostlarım,

Bu yazımda sizlere Antalya'dan edindiğim bazı tecrübelerden biri olan Erkekleri tanımayı yazıyorum. Erkekler nasıldır? Çapkınlık genlerinde mi var? Türk erkeklerinin durumu nedir?

Evet, dostlarım, aslında bildiğim halde hiç kabullenemediğim bir gerçeği artık daha yakinen ve gözlerimin önünde yaşandığını görünce ve bu duruma şahit olunca artık bunu kabüllendim ve şimdi de bunu sizlere yazıyorum.

Farkettim ki dostlarım, erkekler maalesef nefislerine asla hakim olamıyorlar maalesef! Nerede güzel bir kız görürlerse hemen peşinden koşuyorlar. ''Dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek peşinden gitmez.'' diye bir lafı savunma olarak kullanmasınlar, yemezler. Dizi köpek, eğer erkek köpekten bu sinyali almazlarsa zaten kuyruk sallamazlar arkadaş. Yemeyin bizi...

Güzel bir kız mı gördüler? Hemen karar veriliyor ve amaçlarına doğru hedef alıyorlar. Ki bu amaçta genelde yatağa atmak oluyor. Hiç sormuyorlar ki acaba bu kızın niyeti var mı? Benim o aynaya baktığım halde kabullenemediğim muşmula tipimi beğeniyor mu? diye hiç sormak yok. Beyefendi istiyor ya, gerisi mühim değil tabiiki.

Ulan! Sen kim oluyorsun da her kız sen istediğin sürece senle yatacak ya da aşk ilişkisi yaşayacak? Sen kendini ne zannediyorsun? Sen nesin ki seçilmiyor, seçiliyorsun?

Biz bazı kızlar azıcık aşka kul köle olmaya hazır ve nazır durumda bekliyoruz bir de. Yok arkadaş! anladım ki bu erkeklerde zerre kadar beyin yok! O kadar yüzeysel düşünüyorlar, o kadar beyinleriyle bazı yerleri yer değiştirmiş ki sexten başka birşey düşünmüyorlar. Bütün sohbetleri de cinsellik üzerine kuruluyor. Bütün bunların yanında beğendikleri ve hedef olarak gördükleri kızlara da dünyanın en kibar ve düşünceli erkeği olarak gösteriyorlar kendilerini. Yemezler koçum! bütün bunları gördükten sonra, bir erkek karşımda durup ağzıylsa kuş dahi tutsa yemem ben o kibar ve nazik erkek yalanlarını.

Erkek dediğin ağır başlı, efendi, bir kızın peşinden yavşak gibi sürekli koşmayan, ne istediğini bilen, aklı fikri sex olmayan, efendi, sözü sohbeti dinlenir, adam gibi adam olmalı. Ama bu zamanda neredee???? Yok arkadaş, kalmadı öylesi. Erkeklerle kanka olmak dışında başka hiçbirşey yapmayacaksın bundan sonra. Feminest olmamak için de bir neden bulamıyorum. Şimdi dersiniz ki; ''Yok artık abartma sende!'' diye. Hayır hayır gerçekten abartmıyorum. Bu tamamen böyle. Hele sizo erkekleri Antalya, Bodrum, Marmaris vs. gibi tatil yerlerine gönderin, o zaman görün kim neymiş diye. Aldatmam diyen erkekte %100 yalan söyler. Aldatmayan erkek yoktur, aldatamayan erkek vardır. Birde öyle bir mantıkla yaklaşıyorlar ki kıza, kolay kolay teklif etmemelerinin ya da edememelerinin sebebi inanın utandıkları, çekindikleri ve ya olumsuz haber almaktan korktukları için de değilmiş şekerim. Tek sebebi, teklif edip, olumsuz yanıt alırsa etrafınızdaki kızları da kaybetmemekmiş!!! Doğru ve kesin karar verip, o zaman hareket etmek gerekirmiş.

Evet, aldatmak erkeklerin genlerinde var, erkeklerin tüm dünyada böyle olduğunu düşünüyorum. Ancak, bu durumun Türk erkeklerinde daha fazla olduğunun farkındayım. Türk erkeklerimiz maalesef uçkurlarına daha çok düşkün oluyorlar. Bu da demek oluyor ki; kusura bakmayın Türk erkek dostlarım ama sizlerle aşk yaşamamak gerekiyor. Güven vermiyorsunuz, üzgünüm. :)

Bu kadar şeyi farkettikten sonra, aşk mı? ASLA!!! Allah korusun, yazdıysa bozsun, aşık olmayı nasip etmesin. Evlilik mi? Ben almayayım! Aldatılmaya hiç niyetli değilim. Erkeklerle kanka olmak mı? Neden olmasın? :) Bütün erkek kankalarıma selam ederim...

Dostlarım, yeni gelişmeler, yeni farketmeler, yeni buluşlar olunca kısmetse sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Kızlar, hemcinslerim, canlarım, bu yazı hepimize bir uyarıdır. İnanıp inanmamak sizlere kalmış. Benden söylemesi...

Sizleri seviyorum. :) Yeni bir yazıda buluşmak dileğiyle.

Antalya Günlüğüm -2-


Yeniden merhaba Yansıma Dostları,

Yine sizlerle bir Antalya Günlüğü yazısıyla birlikteyiz. Bu yazımda Antalya'da dün yaşadıklarımın devamını dile getireceğim.

Bildiğiniz gibi dün en son pansiyona yerleşmiş oranın nasıl bir yer olduğundan bahsetmiştim. Neyse efendim dün pansiyona yerleşip, yazımı yazdıktan sonra az kestirdim. Malumunuz yol yorgunluğu, 2 uçak yolculuğu felan... Ardından kuzenim aradı ve arkadaşının pansiyona geleceğini, birlikte kantine inip birşeyler yememi söyledi. Haklıydı, acıkmıştım ve buna asla hayır diyemezdim.

Aradan bir kaç dakika geçtikten sonra arkadaşı geldi ve beraber kantine indik. Orada da kuzenimin iş arkadaşları vardı. Tanışma fasılları vs. derken, hayatımın en lezzetli tostunu ve ayranını orada tükettim. :) Dayımın bazı arkadaşlarına kanım ısınsa da bazıları o kadar -afedersiniz- yavşak ki ağzının ortasına terlikle vurasım geldi, tabii denemedim.

Neyse efendim yemeğimizi de yedikten sonra çayımızı vs. içtik ve tekrar yukarıya çıktık. Oda arkadaşım bi yere gideceğini söyledi ve çıktı. Ben kaldım yine yalnız. Bu arada saat 20:00... Kuzenim aradı ve 22:00 gibi pansiyonda olabileceğini söyledi. Ehh bana da biraz internet ve biraz da televizyn keyfi kaldı. Saat 22:20 gibi kuzenim geldi ve haydi çıkıyoruz dedi. ''Nereye?'' dedim, ''gezmeye'' dedi. İyi bakalım, giyindik hazırlandık ve çıktık Aşağı kantinden de Askar adında Kırgız bir stajyeri de yanımıza aldık ve çıktık dışarıya. Ağaçlar ve otlar içerisinde ki bir yoldan gidip, sonunda bir cafeye vardık. Büyükçe bir masada bol kızlı, 4 erkekli oturduk. Erkeklerin 1 i Kırgız, 3'ü Türk, kızların 1'i Türk (ben) diğerleri de Kırgızdı. Türkçeleri çok iyi olduğu için anlaşmada zorlanmadık. Sonra meğerse Katrina adında bir Kırgız arkadaşımızın doğum günüymüş. Pastalar geldi, mumlar üflendi, kızı ağlatmaya çalıştılar ama nafile. 18. yaşını kutluyordu. Ordan kalktıktan sonra hep beraber bir çocuk parkına gidip kısacık vakit geçirdikten sonra, yarı İngilizce ve yarı Türkçe muhabbetin ardından yine pansiyonumuza döndük.

Pansiyonumuza döndük ve hemen yine her zaman ki mekanımız olan kantine inip çaylar içtik. Ben, kuzenim ve erkek arkadaşları. Bu aralar erkeklerle çok takılır oldum, biliyorum. :) Başka şansım yoktu ama... Diğer kızlar da erken kalkacakları için uyudular zaten. Odaya dönsem canım sıkılacaktı vs... Kantinde takılırken de birşey farkettim. ERKEKLERİ! Evet evet, artık erkekleri çözdüm ben arkadaş!

Erkekleri anlatan cümlelerimi de bir diğer blog yazımda okuyacaksınız. Sizleri seviyorum, şimdilik hoşçakalın. Şimdi kahvaltı zamanı... Yine Antalya Günlükleri ile buluşmak dileğiyle.. HOŞÇAKALIN. ;)

Antalya Günlüğüm -1-

Cuma, Haziran 11, 2010

Sevgili Yansıma Dostları,

Bildiğiniz üzere uzun zamandır haberini ettiğim Antalya ziyaretini, yolculuğunu sonunda bugün gerçekleştirmiş bulunuyorum. Sizlere şimdi evden ayrılmadan başlayarak, şu ana kadar yaşadığım bütün olayları tek tek anlatmak istiyorum.

Sabaha karşı saat 04:30 da elimde bavulumla, babamla birlikte evden ayrıdım. Vedalaşma sahnesini elimden geldiğince hızlı ve duygudan yoksun yapmaya çalıştım. Aileme bağlılığım bilinir herkesçe. Annemin üzülüp, ağlamasını istemedim. Sonra çıktık yola ve geldik otobüs durağında hava alanına götürecek servisi bekledik. Servis gelince bindik ve geldik havaalanına...

Hava alanında ki prosedürleri anlatmama gerek yok umarım... Saatimiz gelince uçağımıza bindik. Yerimi bulup oturduktan sonra, host ve hosteslerin (yeni adıyla kabin memurları) bazı bilgileri sunduktan sonra uçak hareket etti. Bu arada erkek kabin memurunun yakışıklılığından bahsetmeme gerek bile yok. :)) Sonra uçak havalandığı anda, ilk kez uçakla yolculuk edecek olan benim yüreğim ağzıma geldi. Her sallanışta, her sallantıda öleceğimizi sandım. Neyin normal bir durum, neyin normal olmadığını bilmediğimden bir süre gözlerim kapalı öylece bekledim.

Çay, açma, kek vs. dağıttıklarında biraz kendime gelmiştim. Zaten açtım ve onları da miğdeye indirdikten sonra anons yapıldı ve inişe hazırlanıyoruz, kemerlerinizi bağlayınız dendi. Bu arada bulutları bu defa yukardan görmek apayrı bir zevk... Karlar yağmış gibi koca bir alana. Ev yok, hiç birşey yok, sadece kar...

Uçak, Ankara Esenboğa Havalimanı'na indikten sonra, o güzelim havalimanının tadını çıkardım. O ne güzelliklerdir öyle!!! Ardından transfer yolcu olarak, iç hatlarda Antalya uçağını bekledim. Bu arada salonda yan tarafıma iki tane Helga (Alman kadın vatandaşı -Turist) oturdular. O ne çene Ya Rabbim :)) Karşıma da süper ötesi bir yakışıklı gencin oturduğunu da unutmamak gerek. Aynı uçağa binemediğimiz için üzüldüm. Belki bişeyler olabilirdi... :P Hoş, hiç bakmadı yüzüme ama!!!

Antalya uçağına biniş anonsu yaptıktan sonra biletlerimiz ve kimliklerimizle birlikte bindik uçağımıza. Bu seferki yolculuk korkutmadı beni. Artık tecrübeliydim. Bu arada Ankara'da hava berbat olduğu için, bulutlar daha çoktu ve içinden geçip gittiğimiz dahi oldu. Bu sefer kabin memurlarının tiplerini beğenmedim o da ayrı. :)) Yeniden dağıtılan sandöviç ve çayı da mideye indirdikten sonra, anons yapıldı yeniden, kemerleri bağlayınız, inişe geçioruz diye. Ve sonunda beklediğim oldu, olan oldu! Basınç sebebiyle sol kulağımda tarifi olmayan bir acı başladı. Aklımı oynatacaktım resmen! Tam 20 dakika nasıl dayandım ben bilmiyorum... İndikten sonra valizimide aldım, kuzen bekliyordu beni. Selamlaştık, sarıldık felan derken sonra kuzen, arkadaşı ve ben arabayla bir Antalya turu yaptık.

Antalya'nın güzellikleri anlatılmaz yaşanır diyorum sadece... Bütün sokaklarda muhteşem güzellikte ki palmiye ağaçları, Akdeniz'in masmavi güzelliği, bol ağaçlandırma ve ormanları, Konyaaltı plajı, merkezi, tünel geçitleriyle ve herşeyiyle muhteşemden öte bir cennet köşesi diyebilirim.

Peki ya otel? Otelin sadece personel bölümünü gördüğümden, henüz daha nasıl bir yer olduğunu bilemiyorum. Otelin ön kısmını görmek henüz nasip olmadı yani. :) Pansiyona gelince...; Şu anda pansiyonda ki yatakta uzanmış vaziyette yazıyorum zaten bu yazıyı. Tek kelimeyle vahşet!!! Öğrenci evi ile hastane odası karışımı birşeyle karşı karşıyayım ki, bu söylenilene göre en iyisi. İnternet ve tv diğer odalarda bulamayabilirim. Allahım kurtar beni. İMDATTT!!!

Antalya'da kaldığım ve internet bulabildiğim müddetçe, Antalya Günlüklerimle sizlerle olacağım. Sizleri seviyorum. Bana dua edinnn!!! :)))

Öyle Bir Şarkı ki...

Cumartesi, Haziran 05, 2010

Tam 1 yıl önce, geçtiğimiz yaz mevsiminde ben dayımları ziyarete gittiğim o koca, muhteşem 9 günden biriydi. Yeni bir telefon almıştım ve hiç içerisinde müzik olmadığı için kuzenimden rica etmiştim. Sağolsun onlarca yolladı o gece. Hiçbirisini dinlemedim desem yeridir. Öyle ki bazılarını 1 senedir meğerse dinlememişim ve hep saklı kalmış.

Dün, piknikte dinlemek için telefonuma müzik atarken, pcden bazılarını silmem gerekti kayıtlı olanların, dinlemediklerimin. İçlerinden bir dosyanın adında sadece ''from internet'' yazıyordu. Şarkının gerçek adı değildi elbette. Sonra açtım bi bakayım dedim. Dinledim... dinledim... dinledim... defalarca ve defalarca dinledim. Aşık oldum bu şarkıya. Hemen internetten aradım sözleriyle şarkıyı ve asıl adını buldum. İddia ediyorum; Daha önce ben bu kadar güzel bir şarkı asla dinlememiştim. Beni böylesine uzaklara, çokkk uzaklara, hayallerime, yaşanmışlıklarıma, acılarıma, derin hülyalara götüren bir şarkı daha önce hiç dinlememiştim. Şarkının tarzı sanırım, arabesk-fantezi. Ancak, öyle aklınıza gelen ağır şarkılardan felan değil. mükemmel ötesi birşey bu...

Bugün, piknik alanında kuzenime de dinlettim. O da bayıldı resmen şarkıya. Defalarca yine dinledik. Öyle ki ikimizin telefonlarının da şarjı bitti artık.Eve geldim, hâlâ dinliyorum... Bu şarkıyı dinlerken inanın müthiş bir aşk hikayesi çıkartabilirim ortaya.

Şimdi kendime kızıyorum. Bir yıldır nasıl oldu da ben bu şarkıyı dinlemedim, nasıl bu kadar geç aşık olabilidim bu şarkıya? Öyle birşey ki; dinledikçe hıçkıra hıçkıra ağlayası geliyor insanın. En mutlu anınızda bile sizi anında yerle yeksan edebiliyor...

O şarkı; İbrahim Candan - Neden Gülüm





ibrahim candan neden gülüm süper amatör damar mp3 izlesene.com



Keyifli dinlemeler.

Gitmek... Gidememek...

Cuma, Haziran 04, 2010


Yıllardır, her yaz tatilinde televizyonda dönüp duran tatil mekanlarını, eğlenen insanları gördükçe, ''Ben kim, oraları görmek kim...'' diye iç geçirir ve asla öyle yerleri göremeyeceğimi düşünürdüm.

Nitekim bu yıl işler değişti. Hayatımda karşıdan bakınca küçük ama benim için büyük değişimler yaşamak üzereyim. Tatil için değil belki ama iş amaçlı, yıllardır hayalini kurduğum tatil merkezlerinden birince işe başlamak üzereyim. Antalya'nın Kemer ilçesinde ki bir otelde işe başlama planlarım var. Hatta önümüzdeki Salı günü Allah nasip kısmet ederse gidiyorum.

Buraya kadar hiç bir sorun yokken, bennim içimi kemiren, bilinmezliklerin verdiği korkular ve düşünceler kaplamış bedenimi. Bir kere herşeyden önemlisi 20 yıllık hayatımda ilk kez ailemden uzakta kalacağım. Bu güne kadar en fazla ayrı kaldığım gün sayısı 9'dur. O da geçen yaz ki dayımlara yaptığım ziyaret. Hiç sıkılmamıştım evet o zamanlar. Kuzenlerimde beraberdi benimle... Neyse konumuza dönelim! Ailemden ayrı kalacak olmak, evimden eşyalarımdan ayrı kalacak olmak üzüyor beni. Ne iş yapacağımı bile bilememek, ne kadar süre çalışıp, ne kadar maaş alacağımı bilememek, orada beni nelerin beklediğini bilememek, benden 2 gün sonra gelecek olan arkadaşımın işe alınıp alınmayacağını bilememek, eğer alınmazsa 10 yıllık kardeşim dediğim en yakın arkadaşımdan ayrı kalacak olmak...... vs. vs. vs. Bütün bunların hepsi korkutuyor beni.

Aktarmalı uçak yolculuğu da hafiften ürkütüyor beni. Daha önce hiç uçak yolculuğu da yapmadım. Nasıl birşeydir, nedir, ne değildir? Bilemiyorum... Üstelik dediğim gibi aktarmalı ve toplamda tam 2 saat 15 dakika uçakta yolculuk yapacağım. Allah hepimizi korusun... Basınçtan kulakları sancıyan ben, uçakta ne yapacağımı bilemiyorum.

Aileden uzaklaşmaya, sevdiklerden uzaklaşmaya geri dönmek istiyorum. Ben vedalardan hoşlanmam. Hatta nefret ederim. Çünkü biliyorum ki o tür sahnelerde dayanamam ve göz yaşı musluklarını sonuna kadar açarım. üzüntüye hiç gelemeyen şeker hastası annemin ağlamasını istemiyorum, babam üzülsün istemiyorum, kanseri yenmiş teyzem üzülsün istemiyorum, kanser belirtisi olan diğer teyzem üzülsün istemiyorum, beni abla gibi seven kuzenlerim üzülsün istemiyorum. Ben üzülmek ve benim yüzümden üzülünmesini istemiyorum. Sıradan bir yolculukmuş, tatilmiş gibi evden güler yüzle çıkmak ve arkamdakileri güler yüzle bırakmak istiyorum.

Böyle de olmaz biliyorum. Nereye kadar evde, ailemle yaşayacağım ki? Hiç iş hayatım olmayacak mı? Bu güne kadar herkes ömrünü ailesiyle mi tamamladı? Evlenince bile ayrılıyor insan ailesinden... Allah gecinden versin, ölüm bile en büyük ayrılık değil midir? Bir yere kadar insan ailesiyle kalıyor hayatta. Doğanın kanunu bu!

Ben ailemden uzaklaşmak istemiyorum, kimseyi üzmek istemiyorum ama bir yandan da deli gibi gitmek istiyorum. Beni bilinmezler korkutuyor. Kısacası; Ben vedaları sevmiyorum!!!

Yeni Merlin Dizisi : CAMELOT

İngiliz televizyon kanalı BBC'nin ünlü Merlin efsanesinden ekrana taşıdığı dizisi Merlin henüz bitmemiş ve önümüzdeki son baharda 3.sezonuyla ekran yolculuğuna devam edecekken, Amerikan tv kanalı Starz'da aynı efsaneden yola çıkarak bir dizi yapmaya karar vermiş. Dizinin adı ise; Merlin dizisinde de sıkça adı geçen ve ülkenin ismi; CAMELOT.






Bu kez Merlin rolünde çok tanınmış bir oyuncuyu göreceğiz. Çok kısa bir süre önce yayından kaldırılan FlashForward'ın Mark'ı Joseph Fiennes. Onun dışında ki oyuncular ise şöyle; Eva Green (Morgana),Jamie Campbell Bower (Arthur) ve Tamsin Egerton (Guinevere).
Camelot, 2011 yılında Starz'da başlayacak.
Oyuncuların isimlerine tıklayarak, fotoğraflarını görebilirsiniz.
Related Posts with Thumbnails

Duyur

Share |